27 Mart 2024 Çarşamba

Maceranın ikinci haftası: Huacachina

  Dönüp bakınca "vay be" dedirten bir haftandan sonra, o zaman buna devam ediyoruz peki ama nasıl sorusu vardı kafamızda. Yeni yıl geliyordu, masraflar beklediğimizin çok üstünde seyrediyordu ama içimizdeki o ses "devam edin" demeye devam edıyordu. Yeni yılı plajda çadırda karşılamaya karar verdik. Havai fişeklerin eşliğinde, uyuyan bebemizin yanıbaşında, sabaha kadar içen ve dans eden insanların arasında, bebe ile acaba kamp yapılır mı düşünceleri eşliğinde hoş geldi yeni yıl.





 Bir adım sonrası için hazırdık artık. Arabamızı yükledik ve çıktık Perunun ünlü vahasına doğru. Normalde gidip Huacachina da kalın demem hiç bir turiste ama küçük bebek ile keyifli vakit geçirilebilecek, keyifli bir kaçamak oldu benim için. Vahayı, gölün çevresini kendi evimizin bahçesi imiş gibi kullandığımız, gece yarısı yürüyüşleri, kumdan kaleler yaparak geçirilen saatler, bir moto taxi ile ulaşılan müze ver geri kalan şehirli gerçeklikler ile keyifli bir tercih oldu.

 Mavinin müzedeki heykellere ilgi duyması, Limada iken müzeye gitmeye vakit bulamayan ben için "doğru yoldasın Burcu" mesajı gibi oldu. Elbetteki daha çok vakit çiş ve yemek molalarına verildi ama olsun.



 Kaldığımız otel apart gibi idi. Kendi ocağımız ile yemeklerimizi pişirip, kahvemizi keyifle içmiş olsak da, vahanın sinekleri ve çalışma ve yaşama alanının ortak olması biraz zorladı. Koanaklama seçeneklerimizi değerlendirirken daha çok kriterimiz olması gerektiğini göstermiş oldu. Değdi mi, kesinlikle evet.

4 Mart 2024 Pazartesi

Paracas: Maceranin Ilk Duragi

 

Selamlar,

İlk haftanın sonuna kadar beklemek zor oldu bu yazıyı yazmak için. Ama ilk günlerin yoğun duyguları arasında, bende kalanları beklemeye karar verdim. Keyifli, öğretici bir ilk hafta oldu diyebilirim.



Yola çıkışımız Noel bayramına denk geleceği için biraz endişeli idim konaklama bulma konusunda, bu sebeple bu tarihlerde bildiğimiz bir yerde olma taraftarı olduk. Aslında daha erken yola çıkarız önceki bir kaç tanımak istedğimiz noktayı daha görürüz diyorduk ama olmadı. Hatta yola çıkış gününde bile bitmeyen evi kapatma işleri arasında 10 saat gecikmeli çıkabildik yola. Bizi 3 buçuk saatlik bir yol bekliyordu. 20 aylık bebe ile kısa değil ama çok da uzun olmayan bir yol, ancak arabamızın (bütün ileriye dönük bakımları dahi yapılmış arabadan bahsediyoruz) bizi yolda bırakması ile gecenin 2sinde otobanda varacağımız yere 20 dk uzaklıkta, yolda kaldık. Aradığımız çekiciler ya Lima dan ya da Ica dan gelecekti, 2 veya 3 saat yoldan yani, o da belki sabaha çıkarlar ancak denilerek, bu sebeple çözümü kendi kendimize arayıp bulduk. Arabayı 500 metre ilerideki  yerleşim yerine (şansımıza arabanın kendini komple kapattığı yere yakın bir yerleşim vardı, bir kaç km önce olsaydı böyle bir şansımız olmazdı) kadar ittik. İlk bulduğumuz konaklama yerine girdik ve uyuyup, sorunları sabaha sağlam kafa ile çözmeye karar verdik. Bu süreçte 20 aylık Mavi inanilmaz bir dayanıklılık gösterdi ve bizim hareketlerimize uyanmış olmasına rağmen (ilk defa ekranların desteğine başvurmuş olsak da) sakince bekledi ve sonrasında birbirimize sarılıp uyuduk 😊



Gezinin birinci gününü aslında o uyandığımız sabah olarak hesaplıyorum, çünkü gece yarısı başlamış olmak çok da manalı gelmiyor bana, bu sebeple gezinin 1. gününe uyandığımızda, Lima daki mekanikçimizin telefon desteği ile arabayı çalıştırmayı başardık ve ilk varış noktamıza doğru yola çıktık, ancak 5 dakika mesafede tekrar kapandı. Bu sefer bir araçtan yardım isteyip bizi varış noktamıza kadar götürmesini rica ettik.

İlk konaklama için hostel denemek istiyordum. Hem özel zamanlarda (bayram, yeni yıl gibi hazırladıkları aktivitelerin olması, hem de mutfak ve ortak alan gibi Mavi ile ihtiyaç duyacağımız alanlarının olmasından kaynaklı), neyse ki ilk başta deneme yapmayı istemişiz çünkü hostellere 18 yaş altının alınmadığını öğrendim. Biraz çeliskili bir bilgilendirme oldu bu çünkü bir çok gezginden bildiğim üzere, benim gibi düşünen bir çok aile hostellerde konaklıyor ama bana verilen bu bilgi, geziyi hosteller ve couch surfing üzerine planlayan ben için, üzücü bir haber oldu.

Uykusuz, problemlerle dolu bir doğumgünü sabahında herşeyi durdurup, keyifli bir kahvaltı yapıp güne başlama kararı aldık. Deniz kenarında güzel görünen bir mekana oturduk, kahvemizi ve kahvaltımızı istedik. Deniz havası, Lima’nın grisinden sonra içimize işleyen güneş güzel bir başlangıca mesaj veriyordu. Herşeyin ters olduğunu görüyor ama böyle hissetmiyorduk.

Kahvaltıdan sonra biraz kendimi toparlayıp daha önce iletişime geçtiğim bölgedeki couchsurfinglere yazmaya başladım, oradan konaklama için olmasa da genel bilgilendirme ve destek almış olmak biraz rahatlattı. Sonra kumsalın tadını çıkardık ailecek ve kendimize konaklayacak bir yer aramaya başladım. Noel in burada aile ile geçirilen bir bayram olması sebebiyle, henüz otellerin dolu olmadığını, asıl yogunluğun yılbaşı haftasonusu olacağını öğrendim. Temiz, sakin bir aile yerine giriş yaptık ve dinlenerek yenilendik.



Noel akşamı için yine de ilk düşündüğüm hostelde bir yemeğe katıldık. Neden hostelleri sevdiğimi bir kez daha göstermiş oldu bana ve bu bebekle hostele gitme işini nasıl çözerim diye düşündürmeye başladı beni. Keyifli sohbetler, idare eder yemekler, Meksikalı ve İspanyol gezginler ile sohbet dolu bu akşamın ardından, gece 12 yi bekleyemeden gidip uyuduk. Teknik olarak zorlu ama içimizin kıpır kıpır oldugu bir ilk gündü. Kelebeğin kozadan çıkarkenki zehrini atmasi gibi bir zorluklar zinciri icinde oldugumuzu, ama bunu da atlattik, geri donmek icin bir sebep degil modunda idik. Yani hersey havlu attirmak icin idealdi de, bizim oyle bir niyetimiz yoktu.

Sonraki gunler ilk gune oranla cok daha akici gecti. Mavi yazlik bir koyde oldugunu hissetti ve ona gore uyum sagladi. Her gun ve her gece denize gitmeyi isteyerek uyuyup uyandi, kumdan kaleler yapti, plaj arkadasliklari edindi, oteldeki kedilerle ve kopeklerle oynadi, park istedi ve neyse ki bulduk, kendi mahallemizdeki kadar guzel olmasa da parkta oynadi. Tanistigimiz her insandan birseyler ogrendi. 1 hafta icinde inanilmaz oranda yeni kelimelerle iletisim kurmaya basladi. 1 valiz kitap, oyuncak ve etkinlik malzemesi getirmis olmak ile gurur duydum cunku kitaplari, boyalari ve oyuncaklari en stresi anlarda onun yakin arkadasi, bizim iletisim kanalimiz oldu.

 


 

 

Notlar:

4. gun mavi bezini birakmaya karar verdi

Felix toplantisini Mavi ile yapabildi

Ilk couch surfing baglantimizi kurduk, evinde yemek pisirdik

Arabanin arkadsinda yemek pisirdik

Deniz kenarinda aksam yemegimizi yedik, kahvaltimizi ettik.

13 Şubat 2024 Salı

Renklerin Pesinde 2. Sezon 0. Bolum!

 Biz bir maceraya adim attik!



ilk fikir ciktigindaki sebeplerimiz ile bugunkuler belki de ayni degildir, ama kalbimizin sesi bunun bize en cok uyan secenek oldugunu soyleyip durdu bize. 

nasil aldik bu karari, bir kahve sohbetinde (ya da tartirmasinda belki de), o anki sorunlarimizin buyuk kisminin bir yerde yerlesik yasamaktan kaynaklandigina inandigimiz, kizimizin daha fazlasina ihtiyaci var derken, o daha fazlanin aslinda materyal birseyler olmadigini farkettigimiz, ama fazlasini vermemiz gerektigini gordugumuz bir anda basladi. cocuklar cok guzel referans oluyorlar bize hayatimizda, onu gordukce kendi eksiklerimizi, kendimizi yenilemek ve beslemek icin yapmamiz gerekenleri daha net gorur olduk ve evimizi kapatip, bir sure gocebe gezginler olarak yasamaya karar verdik. 

Biz: kendim, esim ve kizimdan olusan, biraz catlak ama bir o kadar da mantikli, gelecegimizin daha oze donus ile mutlulukla dolacagina inanan doga sever bir aileyiz. 

dogumgunumuzden 1 gun once ciktik yola ve 34 ve 41 yaslarimiza bu maceranin gumbur gumbur dertleri ve heyecanlari ile baslayan gununde girmis olduk. yanimizda 20 aylik kizimiz ile ne kadar da dogru bir karar diye basladik. sanki yola cikana kadar uzerimizde gezinen gri bulutlar (belki de Lima nin grisiydi sadece) bir anda dagildi. gozlerimiz daha heyecanla bakar oldu. Endiselerimiz yok mu, tabi ki de var, ama beklentimiz hissel bir amactan ote degil su dakikada. 

cok duygusaldi, milim milim tasarladigimiz baktigimiz evimize veda ederken, anahtarlari emlakciya teslim edip, kapiyi kapatirken, gozler bugulu, zihin binbir soru ile dolu idi, ama ne zaman ki yollarin ruzgari taradi saclarimizi, her nefeste ozgurlestik sanki. 

maceramizin baslangici boyle oldu bakalim gelecek haftalarda bizi neler bekliyor.

RENKLERIN PESINDE 1. SEZON SONU

 Yıllar önce gerçekleştirdiğim bu 6 aylık maceranın yazılarını tamamlayamadım bir çok sebeple. Defalarca açtım blogu, yazdım bazı yazılar ama bir türlü tamam edip paylaşamadım. Geçenlerde bir arkadaşımın kitabını okurken, verdiği linkler ile yazdığı bloglara eriştim ve bloglar da uzun bir sure once görevini tamamlamıştı ve kapanış yazılarını okuyunca çok tamamlanmış hissettirdi bana. Bu blogun ya da daha doğrusu bu seyahatin de tamam hissi için bir kapanış yazısına ihtiyacı olduğuna kanaat getirerek yazıyorum bu yazıyı. 



Evet bundan 7 sene önce 6 aylık bir güney amerika macerasına çıktım. Kız başıma, kendi kazandığım para ile, onca endişe ve korku ile çevrilmiş, bir o kadar destek ve sevgi ile harmanlanmış bir şekilde. Yola çıkarken ki ana motivasyonum, "Arjantin vatandaşıyım" derken dilini, kültürünü bilmediğim için yaşadığım utanma hissini ortadan kaldırmaktı. Bundan cok çok daha fazlası ile döndüm ülkeme diyebilirim gönül rahatlığı ile. 6 ayda 7 ülke gezdim. Güney Amerika'nın ispanyolca konuşulan ülkelerinin neredeyse hepsini gezdim (Venezuela haric) ve Ant kültürünü takip edip tamamladım diyebilirim. Hiç bir zaman tam olması için yeterli olmayacaktır, ama benim beklentilerimin içerisinde yeterince tam oldu diyebilirim. 

Gezimin en içten özetini aslında dönüş yolunda yaptığım paylaşımda göstermiş oldum. Aynen kopyalıyorum:

"6 aylık maceramın sonuna gelmiş bulunmaktayım. Bundan tam 6 ay önce binbir deli fikir ile çıktığım yolculuktan beklentilerimin çok daha ötesine kavuşmuş ve çok daha fazlasını ister halde dönüyorum :) Türlü korkularıma ve yaratılan engellere rağmen içimdeki sese güvenerek çıktım ben bu yola.. Fikrimin ilk günlerinden beri beni destekleyen, Korkularımın ya da diretilenlerin bana engel olmasına izin vermeyen tüm sevenlerime teşekkürü borç bilirim.


Bi araba parası harcadığımı düşünenlere yanıldıklarını söyleyerek ;
uzaktan görülen şeylerin aslında gerçeği pek de yansıtmadığını;
gezmenin aman aman bir para gerektirmediğini,
Kötü insanların uzaklarda, yan komşunuz olma ihtimalinden daha yüksek bir ihtimalle var olmadıklarını,
iyi insanların her yerde karşınıza çıkacağını,
Farklı kültürlerin size bambaşka bir bakış açısı kazandıracağını,
yolda olmanın kendinizi tanımak için harika bir fırsat olduğunu,
iyi yaşamak için aslında ne kadar az şeye ihtiyacımız olduğunu,
yaşadığımız yerin değerini bilmemiz gerektiğini,
doğanın ne kadar verici olduğunu,
korumamız gereken yegane şeyin dünya olduğunu söylemek isterim.. Bir çok yeni insan tanıdım. Harika arkadaşlıklar edindim ve tabi ki de hiç beklemediğim hiç planlamadığım bir mutlulukla -aşkla- dönüyorum Memleketime.
Ben bugün 6 aylık bir maceraya nokta koyuyorum diyecektim aslında yazının başında ama sonra farkettim ki içime kaçan 'renklerin peşinden gitme aşkı ' tahminimce bir ömür benimle olacak ve asıl macera şimdi başlıyor :) Topuklu ayakkabılarıma ve 9 çeşidin dışındaki kıyafet dolabıma kavuşmanın heyecanı içerisindeyim 😂 ve elbetteki basit kahve sohbetlerinin.. ayran ve mantıyı da unutmamak gerekir 😂😂"

peki bu 6 ayda rotam nasıldı diye özetleyecek olursam:
ilk adımın ülkeden çıkmak olduğuna karar verdiğim (kardeşimin desteği sağolsun) icin gidis donus biletimi guvenli bolge kabul ettigim, aile evimin oldugu Buenos Aires/ Arjantin den almistim. dayim sagolsun ilk basta beni ispanyolca ile biraz hasir nesir ettirip, Buenos aires te hafif bir turistik havada takilmami desteklemis oldu. sonra ayni enerji ile mevsimden de faydalanarak Uruguay a gecis yaptim. sonra guneye dogru inisim basladi, puerto madryn (Atlas Okyanusu sahili keyfi),  Ushuaya (Jules Vern ile unlu olan dunyanin sonu), oradan Sili nin Punta Arenas sehri (penguenlerle tanisma), Puerto Natales (torres del paine milli parkinda 4 gunluk sirt cantali, cadirli, kampli trekking), oradan tekrar Arjantin El Calafate (perito moreno buzulu), El Chalten (Fitz Roy dagi), sonrasinda hayatimin en cilgin yolculugu olan 1700km lik otostop macerasi ile Sili nin Puerto Varas sehrine varis, sonrasinda otostop cektigimiz kamyon ile Sili nin baskenti Santiago (ilk defa buarada yasanir hissiyatinin geldigi yer), Valparaiso ve Maipo bolgesi ziyareti uzerine tekrardan Arjantin (Patagonia denilen bolge SIli ve Arjantin arasinda mekik dokumayi gerekli kiliyordu) bu sefer Mendoza ya giris (sarap ve doga aktiviteleri keyfi), Salta (buyuk aile ile vakit gecirmece), Jujuy, Tilcara, Humauaca ziyaretleri sonrasi Sili nin Atacama Colu ne gecis, San Pedro de Atacama (baktigimiz yildizlarin ve gokyuzunun ayni olmadigini kesfetme), sonrasinda Bolivya ya gecis (Uyunu Tuz golunu ziyaret), La Paz (Olum yolunda hayatimin aski ile tanismam), Rurrenebaque (amazonlarla tanisma, maymunlarin cigliklarinin gune baslama alarmi yerine gecmesi), Copacabana ile Titicaca Golunun enerjisi ile tanisma, sonrasinda Peru ya gecis, Puno (yuzen adalardaki yasami gorme), Cusco (dogasi keyifli, bana sundugu ask ile daha da guzel olan inka sehri ve tabi ki de Machi Pichu ziyareti), Lima (ozetle baskent ve Pisco Sour) , Trujillo (ters piramit gunes ve ay tapnaklari hayranligi ile chan chan kulturu ile tanisma), Huanchaco (ilk sorf deneyimi ve ilk kez Pasifik sularinda yuzme), Tumbes (nehir ile okyanus nasil birbirine karismadan birlesirler gorme saskinligi), oradan Ekvator, Montañita (latin danslari gecesi ve guzel dans eden bir partner bulup dalgalarin ve gecelerin tadini cikarma), Quito (yol arkadasim ile yeniden bulusma, Calentito ickisi), Galapagos adasi (Darwin adasini bir ben bilmiyormusum aydinlanmasini yasama, harika sularda yuzme), Los Baños (termal sularin ve unlu sonsuza sallanan salincakta foto), oradan Kolombiya, Cali de sabahin 7sinde baslayan salsa muzikleri ve dans eden insanlar, Medellin (butun gezi icinde beni en cok dumura ugratan sehir, sanatin ve modernin en cok goruldugu guney amerika sehri), Cartegena (rengarenk ve herkesin askim diye hitap etmesinden saskina donmus Burcu- Karayip sulari ile tanisma) ve gezi noktasi olarak son nokta olan Bogota (bir altin muzesi bu kadar mi guzel olur dedirtti). Bogotadan sonra suandaki mustakbel esimin ailesi ile tanismaya Peru Ayacucho ya, oradan aile yanina Arjantin Saltaya donus, mini bir turistik ve evrak isleri ziyareti olarak Cordoba ve son olarak mini bir turistik gezi ile Buenos Aires ve Istanbula donus. 

bir cok kisi en cok nereyi begendin diye sordu donunce, bu soruya hep coklu cevap verdim, 1 tane en cok begendigim yer olmadi, ama gezinin bende en cok iz birakan noktalarindan soyle bahsedebilirim:

La Paz, Bolivya: hic yerel ile modernin bu kadar ic ice oldugu baska bir buyuk sehir gormedim hayatimda, mesela bizde koyden sehre gelen insanin bile bir uyum saglama cabasi vardir ya, La Paz da olduklari gibi kabul goruyorlar. evinde kaldigim arkadasim bir fotograf gosterdi, kendisi baskentteki buyuk bir bankada calisiyor ve fotograf bankada vezneye gelmis, tamamen yerel giysiler giyen, sirtinda yeni dogmus lamasini tasiyan, parasi ile ilgili islem yapan bir kadina aitti. bu kultur harmaninin ben mumkun oldugunu hayal edemezdim. 

San Pedro de Atacama, Sili: hani bir soz vardir ya, ayni gokyuzune bakiyoruz diye o oyle degilmis, buarada gokyuzu cok ama cok baska, mesela biz gokyuzu haritasinda yildizlara gore sekiller kuruyoruz ya, onlar arada kalan bosluklara gore haritalar yapiyorlar. 

Galapagos, Ekvator: ben bu dev kaplumbagalarin gercek olduklarini bilmiyordum! penguenlerin ekvator cizgisi uzerinde yasabildiklerini de, ya da kopek baliklarinin surusunun uyudugu bir magaranin icine snorkel ile yuzulebildigini de!

Medellin, Kolombiya: bir sehrin tamami bu kadar modern ve bu kadar sanat eseri gibi olabilir mi dedirtti bana. sadece sokaklarinda gezsem, her bir binasina hayranlikla bakarak gunu bitiremezdim... 

Mendoza, Arjantin: bu kadar ucuza bu kadar guzel yenip icilir mi yahu dedirten bir bolge. 

Tiwanacu, Binlerce yil once nasil bu kadar harika bir tas isciligi olabilir, tonlarca agirliktaki dev tas kutlesi, nasil tasinidiniz yahu, nasil mukemmel bir isciliktir bu!

Amazonlar, hayvanat bahcesi gezmek ve gezdirmek yerine keske herkes ailesi ile cocuklari ile bu doga harikasi yerlere gelme imkani bulabilse!

ve daha bircoklari...  burada bir kac "en" gordugum yerden bahsetmeye calistim. ama icimde bana kalan cokca sey var... bir nazar duasi ile bir cocugun dogumuna sebep olunabilirmis mesela, ya da en kalboldugun yerde kendini bulabilirmis insan, bazi sozler agizdan cikar da sonra kendi sozune sasirip kalirmissin, gezmek de yorarmis, diger ucta da bulunurmus guven... 

yeni beni cok sevdim ben bu gezi sonrasi. bu kadar degistigimi o vakit anlayamamistim bence ama simdi geri donup bakinca tam bir oncesi ve sonrasi olmus benim icin diyorum. iyi ki boyle bir karar vermisim, iyi ki boyle bir deneyim yasamisim, iyi ki tek basima seyahate cikmisim, iyi ki ev almak yerine parami kendime yatirmisim, iyi ki korkularima  ragmen ilerlemisim, iyi ki guvenisim, iyi ki yemisim, iyi ki sevmisim :)

renklerin pesinden gitme aski icimde hic sonmeyecek gibi... bu baslangic icin kendime tesekkur ederim.



16 Nisan 2016 Cumartesi

Arjantin / Kurtlar Vadisi ve Esmeralda Göleti

Görülmesi gereken yerlerden biri dedi hosteldeki arkadaş beni grubun beşincisi olmaya ikna etmeye çalışırken.. Hala yol yorgunluğunu üzerinden atamamış ben, biraz daha pineklemek ile hemen sabahtan gezmeye başlamak arasında ikilemde kalmışken.. Peki dedim hazır kurulu bir grup varken..

Tepeler soğuk olur dedi hostelde bana yardımcı olan bayan, e güneye dair korkutulmuş olan ben, termal içlik pantalon ve uzun kollumu giydim, üzerime montumu aldım, yanıma yedek hırka falan.. Atkı eldiven bere! Tamam kısacası hazırlıklıydım..

Şehir merkezinden servis gibi gezilecek yerlere araçlar kalkıyormuş, grup olunca da indirim oluyormuş.. Servis geldi bizi hostelimizden aldı ve 'Kurtlar Vadisi' ne doğru yol almaya başladık. Önceki gün manzaralarına hayran kaldığım geliş yolu üzerinde bir yerelere gidiyor olduğumuz için de keyifliydim baya.

Kurtlar Vadisi


Valle de Los Lobos yani Kurtlar Vadisi

Mini bir köpek üretim çiftliği kıvamında bir tesis karşıladı bizi. Kurt köpekleri yetiştirilip eğitiliyormuş anladığım kadarıyla (adını buradan alıyor olsa gerek) ama bize ilk söylenenen yanlarına yaklaşmayın oldu.. Elimize birer kroki harita verip, temel yönlendirmelerden bahsettiler..

'Burası takip edeceğiniz yolun başlangıcı,
Buraradan itibaren hızınıza göre 1 saat ile 1,5 saat arasında bir yolunuz var..
yol boyunca mavi plakalar ile ağaçlar işaretlenmiştir,
ağaç olmayan noktalarda yine işaretli tabelaları bulabilirsiniz..
iyi gezmeler..''

Tanıtım basit ve özdü. Bugüne kadar hiç rehbersiz , hiç bilmediğim bir yerde trekking yapmadığım için, bakalım nasıl oluyormuş ki diyerek ilerledim. Birlikte yürüdüğüm arkadaşlar artık doğa gezilerinin son kısmındaydılar şimdiye kadar kamplar trekigler kısacası binlerce şey görmüşlerdi.. O yüzden onlarla olmak bana biraz rahatlık verdi, başlangıç için güzel dedim kendime..

Dağların tepelerinde görünen karlar, şırıl şırıl akan nehirlerin suları, yavaş yavaş yükselen tepeler ne kadar keyifli olsa da, öğlen güneşinin içime içime işlemesi ve hiç bir şekilde havanın soğuk olmaması ama benim sağlam soğuğa hazır kıyafetlerimle benim için biraz zorlayıcı olmaya başlamıştı.. Üstüne üstlük geri dönüş yolundaki insanların biz yazın sıcağında yürürken, kara kıştan gelir gibi giyinik olmaları hepimizin aklını karıştırıyordu!

Bir kısmı doğal bir kısmı yapay göletlerden geçerken, renklerin ne kadar parlak ve ne kadar canlı olduğuna şaşırarak ilerliyordum.. ve tabi ki de kondisyonlu arkadaşlarımın yanında ne kadar yavaş olduğumu farkederek...



Sıcaktan Bunalmış Burcu Pozu :)


Nehir kenarından geçerken ilk merakım suyu tadı oldu.. Gittim ve denedim, ilginç bir şekilde tuzluydu.. Dağların tepelerinde buzları görünce suyun daha soğuk olacağını düşünmüştüm ama belki de ben çok sıcaklamıştım :) Tepeye tırmandıktan sonra bi anda karşımıza çıkan inanılmaz turkuaz gölet 'doğal olamayacak kadar mükemmel' izlenimi yarattı bende.. 1buçuk saatlik tırmanıştan sonra hepimiz biraz acıkmış ve yorulmuştuk. Sahil gibi duran gölet kıyısında biraz kuruyemiş yiyerek uzanıp dinlendik. Ve terimizin soğumaya başlamasıyla sırayla herkes hırkaları montları giymeye başladı.. Bilekleri biraz incinmiş olan arkadaşım soğuk suyun iyi geleceğine inanarak ayakkabılarını çıkarıp bileklerine kadar suya girdi.. Ben ikilemde kalıp girmeyip onu izledim sadece ama içimden direk o harika renge dalıp gitmek geçiyordu...
Laguna Esmeralda plajı :)

Daha fazla oturmanın bizi üşüteceğine kanaat getirip dönüş yoluna geçmeden önce göletin etrafında yürümeye karar verdik.. O her değişen açıyla bir başka bir güzel görünen 'turkuaz' , geçişimizi zorlaştıran / eğlenceli kılan nehircikler , son olarak da suya girme isteği tavan yapmış ben için harika bahane olan nehir (ayakkabıları elime alıp buz gibi suda yürümek suretiyle) harika bir tur oldu.
Her Açıdan Bir Başka Güzel

Dönüş yolunda gruptaki herkesin sırayla çamura düşmesi, değişen hava durumuna göre sürekli giyinip soyunma durumu ve benim böyle bir geziyi ilk defa yapıyor oluşuma istinaden tam bir gözlemci moduna bürünmem ile gezi sonlanmış oldu..

Günün sonunda iyi ki çıkmışım gitmişim görmüşüm dedim ...  çünkü bu basit ve harika günden;
-kısa süreli de olsa gittiğinde yanında çikolata ve kuruyemiş götürmenin önemi ve güzelliğini
-sadece mont ya da sadece yağmurluğun değilüst üste giyinip çıkarılabilecek konseptte kıyafetler barındırmak gerektiğinin
-ne kadar soğuk olacak olursa olsun ince birşey giymenin şart olduğunun
-insanlara ayak uydurmanın bazen zor olduğunun
farkına varmamı sağlayan bilgilerle ayrılmış oldum..

peki gezi boyunca seni ençok ne etkiledi diye sorarsanız..
kucağında 3 5 aylık bebekleriyle treking yapan çiftler!
insan gezmek isteyince hiç bir şey engel olamazmış onlara dedirtti bana:)

5 Nisan 2016 Salı

Argentina / Dünya'nın En Güney Ucu Ushuaia

Dünya'nın sonuna seyahat!

Peki ilk programım çok da fena değilmiş aslında, çünkü Buenos Airesten sonra Ushuaia ya uçakla gitmediğim yolu parçalı da olsa yaklaşık 50 saatte yapmış oldum! Puerto Madryn den sonra Rio Galleos a giden 18 saatlik otobüse bindim. Rio Galleos şehrinde ilgi çekici hiç birşey olmadığını öğrendiğimden, terminale vardığım gibi Punta Arenas ya da Ushuaia ya giden otobüsleri sordum.  Yaklaşık 2 saat içinde kalkan, Ushuaia ya giden 2 firma vardı, Punta Arenas için ise Ushuaia da sormamı tavsiye ettiler.. 12 saatlik bir otobüs yolculuğu daha bekliyordu beni..

Buenos Aires ten çıkarken dayım güneye indiğimde soğuktan donacağıma inanandığı için biraz endişe ile çıktım yola. Rio Galleos a sabahın 7sinde yarı uykulu bir halde varınca, taytımın üzerine giydiğim pantalona rağmen üşümedim dersem yalan olur :) Ama sanırım o modda bir yaz sabahına da insem aynı hissederdim.. Bilmiyorum.. Soğuk daha da soğuk olacak dedim.. Neyse ki Ushuaia beni soğukla karşılamadı.. Onca yorgunluğa rağmen, biraz da yüklerin etkisiyle muhtemelen, mont elimde ilerledim :)

Aslında Arjantin e bağlı olan Ushuaia haritadan görüleceği gibi bıçakla kesilmiş gibi duran sınırlara sahip. 3 numaralı karayolu Ushuaia ya devam etse de adaya geçiş için Şili sınırlarına girip feribota binip öyle geçmek gerekiyor..

Doğruyu söylemek gerekirse pek sıkıntılı bir yolculuk değildi ama ben 18 saatlik bir yolculuğun üzerine 12 saatlik, Arjantinden çık, Şiliye gir, sınır kontrolleri için arabadan inip, feribota yayaların araç içinde binmemesi gibi bi durum olduğunu için (nedeneni anlamadım) yine in bin yapınca ve de otobüslerin yemek servis etmesine alışmış ben servis olmadığını (haklarını yemiyeyim bir öğlen paketi verdiler ama normalde her 3 saatte bir servis yapılan otobüslere alışınca insan hazırlıksız yakalanıyor) biraz zor bir yolculuk geçirdim.  Zor demiyim de yorucuydu.. Hele ki bütün elektroniklerimin şarzı bitince...(şarzlar konusunda biraz daha dikkatli olmalıyım) neyse sıkıldım belki de...

Sonunda vardım meşhur Ushuaia ya!
Güzel karşıladı beni bu sevimli kasaba (cidden daha fazlası değil). Kendime hemen bi hostel ayarlayıp, yatağa atlama hayaliyle yürümeye başladım, minik de olsa valizle yokuş tırmanmak sıkıntılı olduğu için, yarı yolda karşıma çıkan sevimli empanadacıda mini bir mola verip, girdim hostelime ve vardığım gün hak verirsiniz ki pek birşey anlamadım :)

Ushuaia

Dünya nın Sonu Pozu

Dünyanın sonu ünvanıyla ilgi merkezi haline gelmiş şehir Tierra del Fuego ulusal parkına, mini buzulların olduğu vadilere ve bazı göllere yakınlığı ile bir merkez olma özelliği gösteriyor. Aslında en güney uç yerleşim olmamasına rağmen Jules Vern in ifadesi ile ''Fin del Mundo'' yani dünyanın sonu ünvanını almış ve iyi reklam yapıldığı için de en güney uç olduğuna inandırmış herkesi.

Eskiden azılı suçluların sürgün yeri olan Ushuaia'da, şuanda şehir müzesi olarak kullanılan  eski bir hapishane binası mevcut. Birbirine bağlı 5 binadan oluşan bir yapı belli saatlerde rehberler eşliğinde gezilebilen bir müze. Bundan başka şehirde bir iki turistik müze daha bulunmakta idi. Onun dışında belli bir özelliği ya da gezilecek görülecek yeri yoktu şehrin.

Ushuaia Hapisanesi Bahçe Sergisi


Kentin merkezinde bolca outdoor mağazası, bir kaç hediyelik eşya dükkanı, sevimli bir iki kafe, bi iki bar.. Bütün şehir denize paralel bir ana caddeyi yeme içme alışveriş banka kısacası her türlü ihtiyaç hattı olarak belirlemiş ve gerisi de çok ilginç yapılardaki evleriyle geçirilmiş :)
Sahil hattı dışında yüksek binası olmayan şehir Arjantinin kuzeyindenki şehirlerin merkezleri dışındaki izlenimi bütün kente yaymış görünüyor. Kullanılan malzemeler ve mini aşırı şekilli yapılar bir mimar olarak ilgimi çekti.. Güzel olduğu için de değil de cidden değişik geldiği için demeliyim.
Sokağa çıktığımızda ilk hissiyatım burdaki herkes aynı dükkandan giyiniyor gibi duruyor olmuştu, sonra Lonely Planet taki sezonda gro-tex giymiş turistlerin akımına uğrar ifadesinin bu hissiyatıma denk düştüğünü farkettim :)

Şehir Merkezinden Karlı Dağlara Bakış
Yağmurlu gününü şehirde geçirmeye karar verdiğimizde iki şey bizi şaşırttı bu şehirde :) 1. si bütün dükkanların 12 den 16 ya kadar kapalı olmasıydı. Sıcaktan dolayı kuzey bölgelerde ''siesta'' yani öyle uykusu dolayısıyla gün ortasının böyle tatil edilmesine alışık olsa da, bu kadar güneyde ve yaz olsa bile mont giymenizi gerektirecek soğukta niye bütün dükkanların öğle uykusuna yattığını cidden merak ettik. İkinci şaşkınlık yaratan durum ise, hostele dönmeden önce bari bişiler yiyelim diyerek girdiğimiz pizzacının bizden sonra kapıyı kapatıp artık kapattığını söylemesi oldu (saat 15.20 suları). Peki neden diye sorduğumuzda , '' e sabahtan beri çalışıyoruz ya dinlenmeyelim mi?'' cevabını almamız biz iki avrupalı (daha doğrusu bir alman ve bir Türk için) ne kadar garip bir durum olduğunu kabul edersiniz galiba :)

Şehir çok da güzel değildi ama sen nasıl ayrıldın Ushuaia dan diye sorarsanız, güzel arkadaşıklarla cevabını veririm... Çok farklı insanlarla tanıştım ve çok güzel bir bağ kurduk gibi hissettim. Bir kaçıyla bağlantıda kalacağımıza inanıyorum ve şimdilik bi kaç adımı devam ettirebileceğim bir yol arkadaşım bile olmuş oldu :)

Bir günü hariç beni harika bir hava ile ağırlayan Ushuaia dan hosteldeki arkadaşlarla keyifli geçirilen bir Gölet ve Milli Park gezisi hatıralarıyla ayrıldım..

2 Nisan 2016 Cumartesi

Arjantin / Sevimli Bir Sahil Kasabası Puerto Piramides

Peninsula yarım adası gezimizin son kısmı yarımadanın kara ile birleştiği dar boğazın güney ucunda yer alan mini kasabası idi. Buenos airesteyken burası ile ilgili güzel şeyler duyduğumdan görmek istediğim yerlerden biriydi ve turun içinde yer aldığını öğrenince çok mutlu olmuştum :)

Puerto Pramides

Kesinlikle görmen lazım dedikleri halde fotograflardan neyi göreceğimi anlayamadığım sevgili şehir, tepeden '' cidden nesi var ki buranın'' diye oluşan düşüncemi yenilettirdi... Ta ki şehrin içine girinceye kadar.. Rehberimiz mini bir tur ile başladı tanıtmaya. Tek bir ana cadde (sokak demek daha doğru olur belki ama) üzerine kurulmuş olan kasaba, balina izleme turlarının asıl çıkış noktası olarak kabul ediliyor.

Puerto Piramides e Tepeden Bakış

Eskiden Puerto Madryn den 3 kat kadar büyük bir liman kentiymiş. Bu bölgeden Buenos Aires  e gemilerle ''tuz'' taşınırmış. Deniz tuzu önemini kaybedince, bu liman da önemi kaybetmiş ve aynı dönemde alüminyum fabrikasının Puerto Madryn limanını canlandırmasıyla birlikte, bu kasaba minik bir balıkçı kasabası halini almış. Daha sonra balina izleme turlarının bu limanı tercih etmesi ile birlikte, dalış turizminin de gelişmesi kasabaya yeni bir amaç vermiş ve o günden itibaren günümüze kadar canlanmaya devam etmekte..
Adım başı bir dalış kulübüne rastlayabileceğiniz kasaba, şirin konaklama yerleri ve mini kafe - restoranlarıyla daha ilk saniyeden kalbimizi çaldı.. Hele ki sahile doğru ilerlediğimizde, öğle yemeği mekanı ve türlü çayları olan rengarenk kafeye geldiğimizde burada kalmalıyız diye sayıklamaya başladık Arjantinli yol arkadaşımla.

Puerto Piramides Kumsalları

Kafeteryasında mini bir öğle yemeği/kahvesi molası verdikten sonra kendimi sahilin incecik kumlarına bıraktım ve içimde bikinim olmalıydı şimdi diyerek sahil boyunca ayakkabılarımı elime alıp güzel bir yürüyüş yaptım. Islak kumların genişçe bir alanda bulunması sahil sanatçılarının (çocuklar ve özenen anne babalarından bahsediyorum tabi ki de) çalışma sahası haline gelmişti :) Kıskandım ve ben de birşeyler çizip kendimce eğlendim :)

Kayalık Değil, Midye Fosilleri ile Sıkışmış Kumluk Tepeler ve Suyun Mükemmel Berraklığı


Bu yarımadanın bir başka özelliği ise, midye fosilleri ile dolu olması. Bölge çoğunlukla kumdan oluşmakta ve tepelerde kesit alınmış gibi görünüyor. Tabi ki bu benim aklıma sevgili üst katarında bolca deniz kumu kullanılmış güçlendirme projesi şantiyemi hatırlattı :) Beton değil de doğal kumların içerisinde bu fosillerin görülmesi ise hoş bir görüntü oluşturuyor. Normalde midye koleksiyonu yapanlara bir uyarı! Fosilleri toplamak yasak.. Nasıl kontrol ettiklerini ve başardıklarını bilmiyorum ama öyle bir kuralları var :) (tamam zaten kalıplaşmış yerlerdekileri toplamak mümkün değil ama bazı yerlerde daha çok kumlaşmış kısımlar da mevcut.. Benim için onları görmek toplamaktan daha keyifliydi o yüzden sevgili çöpçü ben bile hatıralık almadım ordan :))

Fosilleşmiş Midye Kabuklu Zemin


Yarımada gezimizi sonlandırırken, bir gün bu kasabaya sadece bu kasabada geçirilebilecek 1 haftalık tatil için gelebileceğimi beynimin bir köşesine not alıp, yorgunluğun beni ele geçirmesine izin verdim :)